Korku, insanı tedirgin eder. Bu halde insana tedbirler aldırır. Yani başka bir söylem ile forma, şekle sokar insanı. Tıpkı su misali bir bardak, bir sürahi gibi…
Korkusuzluk, başka bir bakış ile “cesaret” tanımı tehlikeye aldırış etmeme halidir. Bu durumda insana elinden tedbirleri bıraktırır ve başıboş bırakır, önüne geleni yıkacakmışçasına, üzerine geleni yutacakmışçasına. Tıpkı su misali nehrin akışı, denizin yutuşu gibi…
Günümüzde o kadar çok korkusuz insan var ki;
- Hırsızlar, korkusuz!
- Katiller, korkusuz!
- Tefeciler, korkusuz!
- Dolandırıcılar, korkusuz!
- Hükmü yanlış verenler, korkusuz!
- Yargıyı yanıltanlar, korkusuz!
- Düşenin malına göz dikenler, korkusuz!
- Çıkarları için insanları kullananlar, korkusuz!
- Sanat diye sapıklık yapanlar, korkusuz!
- Ve daha sayamadığım birçok korkusuz!
Bunların tanımı cesaret olamaz, ama ancak korkusuzluk olabilir. Haksızca kazanıp, hayasızca yiyip yaşayan bir toplumun tam orta yerindeyiz. Cesur değil, korkusuz bir toplumun içindeyiz.
“Kork” diyor yaradan, ama zalimden, hırsızdan, katilden değil! Yaradanından “Kork” diyor. Tedbir al, kendini şekillendir benim karşıma öyle gel diyorken, bu kadar korkusuz nereden türedi İslam’ın ocağında? Yanlış giden bir şeyler var, her insan bunun farkında. Korkan da, korkmayan da! Ama neden üç-beş kişi hariç sesi çıkan yok! Korkan, korkmayandan korkar hale mi gelmiş…
Sözü özetleyecek olursak;
Korkusuzdan korkma! Korkakça yaşarsın!
Yaradan’dan kork, Cesurca yaşarsın!
Korkusuzluğun sonu hüsran iken, Cesaretin sonu Sefâdır…!
Sana katılmamak mümkün değil kalemine sağlık yazıların devamını bekliyoruz inşallah
Teşekkürler Erkan bey, inşallah devamı gelecek.
Eline emeğine sağlık kardeşim
Teşekkürler Abdullah Alkan